Yaşam

Bu Hafta Ne Öğrendim #34

 

İngilizcede “archive” diye bir kelime var. Türkler olarak “arşiv”, hadi bilemedin “arçiv” diye okuyoruz bu kelimeyi. Öğrendim ki yıllardır yanlış telaffuz ediyormuşuz, hatta şu videonun altına yazılan yorumlardan anladığım kadarıyla sadece biz değil, yabancılar da bu kelimeyi arşiv diye okuyormuş. Doğrusu arkhiv imiş. Bir yaşıma daha girdim.

Microsoft, 2001 yılında Windows XP’yi piyasaya sürmeye hazırlanırken, tanıtım kampanyasında “prepare to fly” (uçmaya hazırlanın) sloganının kullanılması planlanmış fakat 11 Eylül saldırıları sebebiyle bu slogan yerine “yes, you can” (evet yapabilirsin) sloganının kullanılmasına karar verilmiş.

İllüzyonistlerin her zaman yaptığı bir kaşık bükme numarası vardır, bilirsiniz. Bu hafta, normalde demir gibi sert olan bir elementin insan tenine değdiği anda erimeye başladığını, dolayısıyla bu illüzyon numarasının da sırrının bu element olduğunu öğrendim. Meğer Galyum elementi, oda sıcaklığında erimeye başlayan bir elementmiş.

Bilen bilir, işim sebebiyle 3 yıldır Van’da yaşıyorum. Sodalı olduğu için, dokunduğumda, elimde sabunumsu bir his bırakan Van Gölü suyunun cilt hastalıklarına faydalı olduğu İstanbul Üniversitesinin yaptığı çalışmalar sonucunda anlaşılmış ve Van Gölü suyunun reçete ile satılması planlanıyormuş.

Kökeni Latince (grossus) olan, Almancaya “groschen”, Fransızcaya “gros” ve dilimize “kuruş” olarak geçen para biriminin kelime anlamı “kalın“mış. Ayrıca ülkemizde harf devriminden önce bu kelime kuruş değil ğuruş olarak kullanılıyormuş.

İsveç’te, dildeki cinsiyet ayrımını kaldırmak için, “han” (İngilizcedeki he) ve “hon” (İngilizcedeki she) yerine hem erkek hem de kadın zamiri olarak kullanılacak “hen” kelimesi ortaya atılmış. Böylece erkek ve kadın dışındaki cinsel tercihlere de ayıp edilmeyeceği düşünülmüş.

Peyzaj mimarlığındaki peyzajın anlamı Fransızca kır manzarasıymış. Manzara mimarlığı yani.

Ünlü bilim insanı Isaac Newton, İngiliz Parlementosunda milletvekilliği yaparken sadece bir defa söz almış ve rüzgardan rahatsız olduğu için pencerenin kapatılmasını istemiş. Gerçi bu tür bir milletvekili bize pek yabancı gelmeyebilir, zira alışığız.

Galatasaraylı futbolcu Sabit Cinol 1920’li yıllarda Lozan’da okurken Servette adlı bir İsviçre takımının “Re re re, Ra ra ra, cimbombom” diye slogan attığını duymuş. Türkiye’ye gelince bunu Galatasaray’a uyarlamış. Yıllardır duyup, çoğumuzun anlamını bilmediği bu tezahüratın kaynağı da buymuş işte.

İstanbul’da bir adrese gitmem gerekiyordu fakat elimdeki adres de cadde ve bina numarasından ibaretti. Cadde dediğim de yürüyerek bitecek cinsten değil. Gitmeden önce internetten bakmak istiyordum, ne kadar yürürüm, nasıl bulurum diye. Google Maps’te sokak görünümünde zoom yapıp bina numaralarını falan okumaya çalıştım. Gideceğim yer no 58 fakat gel gör ki no 57’den sonra 59’a atlıyor. Kafayı yersin. Sonra öğrendim ki İstanbul’da bulunan tüm binaları numaraları ile birlikte barındıran İstanbul Şehir Haritası diye bir şey varmış. Gerçekten harika bir kaynak. Tak diye buldum no 58’i. Bambaşka bir yerde çıktı. Bu arada şu anda İstanbul’dayım, izine geldim.

Yükleniyor…

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir